36. İstanbul Film Festivali Film Önerileri

festival

İstanbul Film Festivali 36. defa kapılarını sinefiller için açıyor. 5-15 Nisan tarihleri arasında 21 bölümde; 203 film, 9 farklı salonda bizlerle buluşacak. Ana sponsorunun desteğini kaybetmiş olsa da, İstanbul Film Festivali bu sene oldukça seçkin filmlerden oluşan bir film seçkisiyle karşımızda. İki senedir 11 gün süren festivalde bu sene, Festival Direktörü Kerem Ayan ve ekibinin festivale olan küçük, ancak oldukça etkili dokunuşları iyice kendini hissettiriyor. Geçtiğimiz senelerde özellikle alanı çok dar olan uluslararası yarışmanın, teması “Yeni bir bakış” olarak değiştirilerek zenginleştirilmiş durumda. Festivalin öğrencilere süprizi ise hafta içi gündüz seanslarının (11:00-13:30-16:00) öğrencilere 1 TL olması. Mali kaynakların azaldığı bir senede festival ekibinin yeni sponsorlar bularak öğrencileri festivale daha fazla dahil etmeyi denemesi oldukça saygı uyandırıcı.

Zaman kısıtlı, filmler oldukça bol olunca seçim konusunda yardımcı olabileceğimiz 9 filmlik bir öneri listesi hazırladık.

Summer 1993 / ’93 Yazı

summer1993

Berlin Film Festivalinde herkesin en beğendikleri listesine girip, bunu kristal ayı ödülünü alarak taçlandıran bir film “’93 Yazı”. Katalan yönetmen Carla Simon Pipó’nun ilk uzun metrajı olan film altın lale için bizim favori filmimiz. Filmin baş karakteri tatlı Frida’nın hüzünlü bir hikayesi var. Oldukça dokunaklı bir film.

Raw

raw Korku sineması aslında birkaç adım uzak durulan bir tür. Filmin aldığı oldukça pozitif eleştiriler ve festivallerden topladığı fazla sayıdaki ödül, bu tarz önyargıları yıkmak için yeterli. Hatta film gece yarısı seansına denk getirilirse oldukça heycan içeren bir gece yaşanabilir. Yalnız dikkat etmek lazım filmi izlerken bayılanlar olduğu söyleniyor.

Weirdos / Cinsler

weirdos

Bu filmi tanımlamak için en doğru sözler; enerji dolu, siyah beyaz bir yol hikayesi… Yönetmen Bruce McDonald, 70’li yıllarda geçen filmde bir gençlik aşkını konu ediniyor. Berlin Film Festivali, Toronto Film Festivali gibi elit festivallerde oldukça beğenilip, önerilen bir film olmakla beraber kadrosundaki oyuncuları yakın zaman içerisinde başka filmlerde sıkça görebileceğimizi söylemek gerek.

Manifesto

manifesto

“Manifesto” Cate Blanchett’in 13 farklı karakter canlandırdığı film olarak, seyircisine harkulade bir deneyim yaşatmaya aday. Bu filmin yeni bir bakış temalı Altın Lale yarışmasına çok uygun bir seçim olduğu aşikar. Festivalde bugüne kadar bu tarz filmleri genelde “Galalar” bölümünde izlerdik. Ancak bu sene yaşanan değişimin en net göstergelerinden biri de bu filmin yarışma filmi olması.

On Body and Soul / Beden ve Ruh

onbodyandsould

“Beden ve Ruh” Berlin’in Altın Ayı ödüllü filmi. Macar yönetmen Ildiko Enyedi, mezbahada geçen farklı bir aşk hikayesi anlatıyor. Duygu dalgalanmalarının oldukça yoğun olduğu hikaye gerçek dışı öğelerle tatlandırılmış. Başroldeki Géza Morcsányi’nin profesyonel bir oyuncu olmamasına rağmen gösterdiği peroformans kendinden söz ettiren cinsten.

Wake in Fright / Korkuyla Uyan

wakeinfright

1971 Avustralya yapımı film festival ekibi tarafından tam bir gömülü hazine olarak tanımlanıyor. Şu ana kadar filmi izlemeyenler için büyük perdede izleme şansı ayaklarına kadar gelmiş durumda. Genç bir öğretmenin Avustralya kırsalında yaşadığı korku dolu farklı bir hikaye vaad ediyor.

Safari

safari

Önceki senelerde festivalde “In the Basement / Bodrumda” filmiyle yer almış olan Ulrich Seidl, rahatsız edici başka bir filmiyle tekrar festivale konuk oluyor. Farklı tarzıyla öne çıkan yönetmen, Afrika’da Safari yapmak amacıyla seyahat eden Avusturyalıların hikayesini anlatıyor. Filmde oldukça rahatsız edici, mide bulandırıcı sahneler olduğunu söylemeliyiz.

Personal Shopper / Hayalet Hikayesi

personalshopper

Festivalin Gala bölümünün en dikkat çekici filmi Kirsten Stewart’ın başrolünde olduğu “Personal Shopper / Hayalet Hikayesi”. Gizem dolu hikayesiyle Cannes’dan ödülle dönen film, büyük ihtimalle vizyonda da göreceğimiz için festival programı yoğun olanlar tarafından vizyona bırakılabilir. Ayrıca Lale Kart sahiplerinin erkenden hücum edeceği bir film olduğu düşünüldüğünde ön satışta bilet bulmak mümkün bile olmayabilir.

Pyromaniac / Kundakçı

pyromaniac

Babası itfaiye şefi olan bir kundakçının hikayesini anlatan film, gerçek bir olaydan esinleniyor. Norveç’in güzel doğasının da başrolde olduğu “Pyromaniac” karanlık bir iskandinav filmi. Güney Norveç’in taşrasında geçen filmde kasaba halkı kundakçının içlerinden biri olduğunun ise hiç farkında değil.

36. İstanbul Film Festivali Çizelgesi

 

 

Dünya Bizim Evimiz

Picture1

İnsanın kendini keşfetmesi; ailesine, etrafındaki arkadaşlarına, hayatına giren her çeşit insana, hatta okunan bir yazıya o kadar bağlı ki. Çılgın dayımız ya da üst komşumuz müzik zevkimize el atarak bizi çılgın bir metalci ergene dönüştürüp, ilkokul hocamız yaz tatiline girerken bize verdiği okuma ödevlerinden biriyle, içimizdeki keşfetme ateşini tetikleyebiliyor. Sonuçta Jules Verne’in “80 Günde Devr-i Alem”ini okuyunca dünya turuna çıkmak isteyip, televizyonda Barış Manço’nun gittiği ülkeleri görüp, oralarda olmak isteyen bir neslin evlatlarıyız. O neslin üyeleri olduğu yerde duramayan, gezmeyi ve keşfetmeyi bir hayat amacı haline getiren insanlar. Hani o “Bu sene Interrail yapıyoruz kesin“ diyen bir güruh var ya, onlar da bu neslin üyesi. Yapamasalar da onlar merak ediyor, keşfetmek istiyorlar. Erasmus’a gitmek için ortalama kasan, çalışkan arkadaş; merak etme, biliyoruz senin içinden geçenleri. Duymak, görmek, tanımak istiyorsun. En önemlisi kendini keşfetmek istiyorsun…

Uzaydan Dünya’ya bakıldığında görülen şey denizler ve büyük kara parçaları. Haritalardaki sınırların var olmayan sanal çizgiler olduğunun en net göstergesi değil mi bu? Ege‘nin iki yakası İzmir’le Selanik arasında sayılabilecek benzerlikler, var olan farklılıklardan daha fazla eminim ki. Devletlerin kendini farklılaştırdığı günümüzde gezginler kendilerini tanımlarken genelde „Dünya Vatandaşı“ kalıbını kullanıyor. Nedendir bu? Aynıyız çünkü, Ege’nin bu tarafında da karşı yakasında da aynıyız. En önemlisi de aynı Dünya’nın bir parçasıyız. Gezgin olan kişi yola çıkarken emin; yolda korkacak bir şey olmadığından, zor durumda kalsa da birinin ona el uzatacağından.

Hayaliniz gezmekse aşın dayatılmış sınırları, keşfedin dünyayı. Unutmayın “Dünya bizim evimiz”…